10 Aralık 2010

Önümüzdeki hafta

Önümüzdeki hafta işimiz çok!! Önce animasyondan bahsedicez sonra Georg Simmel kimmiş onu öğrenicez.. Ayrıca Georg Simmel hakkında Uzak filmini de içeren bir ödevim var!! 30 yaşından sonra öğrenci olmak nasıl diyenlere bir yanıt olması umuduyla...

Simmel'in bu fotoğrafında sakinlik, huzur bir nevi  ingilizce tranquillity dedikleri -tam olarak çevrilmiyor bence- şeyi buluyorum. Sana güveniyorum Simmel!

Yılmaz Güney

Önümüzdeki perşembe günü derste Yılmaz Güney sineması ve Ağıt filmi ile ilgili bir sunum yapacağım. Bu yüzden hazırlıklara bir hafta kala başladım, çünkü aynı gün animasyon ile ilgili de bir sunumum var. Durum böyle olunca geleneksel öğrenci rahatlığını bir kenara bırakmam gerekti.

Yılmaz Güney sinemasını oluşturan şartlar için öncelikle 1970'lerin Türkiyesine bakmak gerekir. Sanat, kendi toprağından besleniyor sonuçta. 1970li yıllar bir nevi kaos yılları olmuş, Kıbrıs Çıkartması; Amerika'nın uyguladığı silah ambargosu ve petrol fiyatlarının artışının faturası halka kesilmiş, Yunanistan petrol arama nedeniyle kıta sahanlığı sorunu oluşturmuş, yine Amerika'nın haşhaş ekimini kontrole çalışması ve uyguladığı ekonomik ambargo, siyasi istikrarsızlık ekonomik ve toplumsal huzursuzluk yaratmış. 1 Mayıs 1977'de Taksimde düzenlenen mitingde 37 kişinin açılan ateş sonucu ölmesi ve 1978'de kışkırtılan mezhep çatışmaları yüzünden yaşanan olaylar sonucu toplumsal bir kargaşa yaşayan ülkemiz 1980 askeri darbesine hızla ilerleyen bir süreçten geçiyordu.

Sinemadaki izdüşümlerine bakarsak; dönemde sözünü edebileceğimiz iki sinema türünü görüyoruz. Birincisi Yılmaz Güney ve Genç Sinemacılar, ikincisi seks komedileri furyasıdır. Yılmaz Güney'i daha detaylı inceleyeceğim için seks filmleri furyasına kısaca bakalım.

70li yıllarda sadık izleyicileri olan kadın ve çocukları televizyona kaptıran yeşilçam sinemasının yapımcıları, hızlı göç sonucu ailesini memleketinde bırakmış, kalabalık odalarda birlikte yaşayan ve tek eğlencesi sinema olan erkeklere hitaben seks komedileri üretmeye başlamıştır. 1975 ile 1980 arasındaki bu dönem erkeklerin cinsel açlığından yararlanırken sadık izleyicileri ise küstürmüştür.

Yılmaz Güney sinemasına geldiğimizde ise; öncelikle filmlerindeki "Çirkin Kral" tiplemesi ile Anadolu halkına kendine sevdiren Güney, Atıf Yılmaz'ın 1958 tarihli Bu Vatanın Çocukları filminde hem senaryoya katkıları hem de başrol oyunculuğu ile eleştirmenlerin dikkatini çekmiştir. Sinemasında Lütfi Akad'ın çizgisini sürdüren yönetmenlerden biri olan Güney'in farkı; sinemasına politik bir işlev yüklemesidir. Güney'in filmleri, ideolojisini açıkça ortaya koyan ve çözüm üreten bir anlayışa doğru evrilmiştir.


1970 yılında yaptığı Umut filmiyle Türk sinemasında bir kırılma noktası oluşturmuştur. Toplumsal gerçeğin olduğu gibi yansıtılması, ayrıntılara verilen önem ve yalın anlatım ile yeni bir aşamaya ulaşan Yılmaz Güney önceki filmlerindeki gibi kahraman olarak bitirmez hikayeyi. Şahsi kanaatimce; filmin final sahnesi umuda yakılmış bir ağıt gibiydi. Umut sonrası filmlerinin bir kısmı ticari kaygılarla çekilmiş olsa da diğer filmlerinde bireysel kahramanın  isyanı toplumsal bir mücadele çerçevesinde sunulur.

Ödevle ilgili yeteri kadar uzun bir anlatım yaptım, daha 1971deki Ağıt filmiyle ilgili bir makale yazacağım. Bu yüzden Yılmaz Güney Sineması kısmını biraz kısa keseceğim izninizle.

Ayrıca daha animasyonla ilgili bir sunumum olacak, bu ayrılık çok kısa sürecek yani..