Nuri Bilge Ceylan’ın Kış
Uykusu’nu uzun zamandır düşünüyorum. Filmin ben de uyandırdığı bir çok duygu
var. Kendimle, seçtiğimiz yaşamla ve diğerleriyle ilişkilerimizle ilgili bir
çok duygu ancak bir de filmin zamansızlığını dair birşeyler var aklımda.
Kış Uykusu’nun bende uyandırdığı zamansızlık
duygusuna dair düşünürken aklıma Yıldız Moran geldi. Çünkü filmi izlerken 'ben
bu kareleri bir yerden hatırlıyorum/hissediyorum' duygusundan pek kurtulamamıştım. Bazen hissettiklerimizle hatırlarız. Yıldız
Moran’ın geçtiğimiz ocak ayında Pera Müzesi’ndeki sergisini
gezerken de aynı duyguyu yaşamıştım.
Konuyu, seyircisinin/okuyucusunun gözüne
sokmadan, araya yeterli mesafe koyarak veren ve onunla başbaşa
kalmasını sağlayan etkileyici bir yaklaşıma
sahip Yıldız Moran. Bu yaklaşım fotoğraflarına zamansız bir ruh kazandırıyor.
19 yaşında Londra’ya fotoğrafçılık eğitimine gider,
20 li yaşlarının başında tek başına Portekiz, İspanya ve İtalya’yı gezer. Ülkeye
döndüğünde yıl olan1954’te, 22 yaşında
dayısı ile çıktığı Anadolu gezisinde çektiği kareler bir günceye yazılmış gibi
doğrudan, ayrıntıları atlamayan ve abartıdan uzaktır.
Fotoğrafçılık anlayışı sadece belgesel ya da durum
fotoğrafçılığının ötesindedir, fotoğraflarının farklı bir anlayışı olduğunu
hissedebilirsiniz ve bunun için de uzun uzun fotoğraf üzerine okumuş olmanıza
gerek yok. Fotoğrafın Kısa Tarihi makalesinde Walter Benjamin “mekanik olana baskın çıkan ruh, yaşamın
anlamını öykülere (mesellere) dönüştürür” der. Bu tek cümleyle özetlenen ruh,
sanatçının arayışının temel güdüsüdür. Moran da fotoğraflarında bu ruhun
arayışındadır. Bir röportajında fotoğrafları hakkında “içindeki
mana yeterli değilse, ışık ve komposizyon ne kadar mükemmel olsa da çekmem”
demiştir.
Artık bir anlık bakıp geçtiğimiz instagram
fotoğrafçılığının namının yürüdüğü bu günlerde Yıldız Moran’ın fotoğrafları uzun
uzun nefeslenebileceğiniz farklı diyarlara açılan kapılardır.